Saturday, March 26, 2016

Tarihe geçen bir antikahraman: Steve Jobs


5 Ekim 2011’de kanser nedeniyle hayatını kaybeden Apple’ın kurucusu Steve Jobs hakkında yazılmadık, söylenmedik çok fazla bir şey kalmadı. Onun hayatının bir kesitini yansıtan “Jobs” filminin vizyona girdiği bugünlerde obsesif dâhiyi tekrar anmakta, onu bir kez daha anlatmakta fayda var. Çünkü onun hayat öyküsü, teknolojinin ve kişisel bilgisayarın gayri resmi tarih kitabı aynı zamanda



Bir karakter analizi ile başlayalım. Apple kurucusu, bir film/dizi izlerken ya da kitap okurken özdeşleşmek isteyeceğiniz “iyi” karakterlerden değil. Ama insanoğlu için “iyi” şeyler yapmış olması, bu gerçeği değiştirmiyor. Karşımızda sonuca ulaşmak için her yolu mübah gören mükemmeliyetçi bir dâhi duruyor. 
O bir antikahraman. Jobs’ı Doktor Gregory House, Behzat Ç. ve mentalist Patrick Jane ile aynı klasöre yerleştirebiliriz. Bu adamlar ekranda hayranlıkla izlediğimiz
antikahramanlar. Onlarla tanışmak ne kadar harika olurdu değil mi? Peki ama birlikte çalışmak? Apple çalışanlarından bu soruya samimi yanıtlar alabilirsiniz. 

Tasarımını sevmedi, oksijen maskelerini geri gönderdi

Apple’ı dijital dünyada farklı kılan ve şirketin yükselişinde anahtar olan nokta ise Jobs’ın teknolojiyi sanatçı dokunuşuyla yeniden yorumlama kabiliyeti. Huysuz, takıntılı ve zalim olabilmesinin yanı sıra mükemmelliyetçiliğini işine ve dünyaya armağan ettiği cihazlara yansıtabilmesi... Kusursuzluğa ve güzel tasarıma olan tutkusu... Hastalığının artık son safhasında, nefes alamazken tasarımını sevmediği için 5 adet oksijen maskesini geri gönderen bir çılgından...

Evlatlık dâhi

Steve Jobs’un kimlik arayışı hayatı boyunca devam etti. Bunun en önemli nedeni ise evlatlık olması. Sevgi dolu bir ailede büyümesine rağmen özellikle gençlik yıllarında Steve Jobs’ta hep bir içe dönüş çabası görüyoruz. Hindistan yılları, Zen öğretisi merakı ve hatta LSD kullanımını buna bağlamak mümkün. 
Üniversitede tanışan biyolojik ebeveynleri, annesinin ailesi ilişkiye karşı çıkınca bebeklerini evlatlık vermek zorunda kaldı. Paul Reinhold ve Clara Jobs tarafından büyütülen Steve, yüksek notları ve zekası nedeniyle okul tarafından iki sınıf atlaması önerilen bir öğrenciydi. Jobs ailesi de neredeyse tüm birikimlerini oğullarını üniversiteye yollamak için harcadı. Gerçi bu fedakarlık Steve’in altı ay sonra okulu bırakıp sadece kaligrafi gibi yaratıcı derslere katılmasını engellemedi. 

İki Steve var

Steve Jobs 16 yaşında bir başka Steve, Wozniak ile tanıştı. Steve’ler beş yaş farkına rağmen hemen kaynaştı. Zaman zaman tartıştıkları da oluyordu. İyi bir arabulucu olan Ronald Wayne’i de katarak Apple’ı kurdular. Wayne kısa süre sonra yüzde 10’luk hissesini 800 dolara satarak şirketten ayrıldı. Bugün o hissenin kaç milyar dolar ettiğini hesaplayarak kimsenin asabını bozmak istemiyorum. 
Apple 1 ile başlayan PC devrimi Macintosh ile devam etti ancak Steve Jobs’ın Pepsi’den “Hayatın boyunca şekerli su mu satmak istiyorsun yoksa dünyayı değiştirmek mi?” diye kandırarak transfer ettiği kurt yönetici John Sculley, Apple kurucusunun ayağını şirketten kaydırdı. Steve Jobs 11 yıl sonra Apple’a geri dönecek ve iPod, iPhone ve iPad devrimiyle hayatlarımızı ve Apple’ın kaderini bir kez daha değiştirecekti.
iPhone ilhamını İstanbul’dan aldı!
Steve Jobs ile ilgili en ilginç anekdotlardan biri ülkemizde geçiyor. iPod’un çıktığı, iPad ve iPhone gibi ürünlerin henüz piyasada olmadığı dönemde Steve Jobs ve ailesi İstanbul turuna çıktılar. Ailece hamamlardan birinin çıkışında ayağında takunya ile Türk kahvesi içerken Steve Jobs’a ilham geldi. Türk gençlerini gözünün önüne getiren Jobs, dünyanın her yerinde gençlerin kahve içtiği, benzer markaları giyindiği, aynı restoranlardan beslendiği gerçeğiyle yüzleşti. Bu nedenle her ülkeye yerel olarak farklı ürünler sunmaktansa
tek bir ürünü küresel pazara açma fikrine orada karar verdi. Bu nedenle coğrafyaya göre farklılık göstermeyen, tek tip özelliklere sahip akıl karıştırmayan cihazları dünya biraz da İstanbul’a borçlu.

Steve’in ölümü sonrası Apple 
Steve Jobs’un 2011’deki ölümünün ardından şirketin 15 yıllık envanter/stok ustası Tim Cook kaptan koltuğuna oturdu. Şirketin 14 yılda sıfırdan 110 milyar dolar nakite ulaşmasında başrolü oynayan Cook, Jobs’ın aksine daha insancıl bir yönetici portresi çiziyor. Jobs gibi tam bir işkolik olan Cook, ikramiyeler ve zamlarla çalışanların mutlu edildiği ve hatta Çin’deki fabrikalardaki koşulların dahi düzeltildiği yeni bir dönemi başlattı Apple’da. Ancak iPhone 4S, iPhone 5, yeni iPad gibi ürünlerin ardından şunu rahatlıkla söyleyebiyoruz ki; Steve Jobs’ın ardından Apple (satış rakamlarında değil belki ama) inovatif anlamda büyük kan kaybetti. Samsung ve HTC gibi rakipler, eskisi kadar fark yaratamayan Apple ürünlerine güçlü alternatifler olmaya  başladı. Özellikle Cook döneminde Google haritalarının çıkartılıp yerine Apple versiyonlarının iOS’a yerleştirilmesi Apple algısına büyük zarar verdi. Harita skandalı, Apple’ın en önemli isimlerinden Scott Forstall’ın başını yiyecek kadar büyüktü. Sonuçta AYEDAŞ yazıldığında Adidas mağazasını gösteren bir haritadan bahsediyoruz.
Ancak sorunun Steve’sizlik olup olmadığı tartışmalı.

Steve Jobs’un hayatından unutulmazlar... 
-Üniversiteyi bıraktıktan sonra Atari’de işe girdi. Diğer çalışanlar, Jobs’un “koktuğunu” söyleyince Steve yalnız çalışacağı gece mesaisine kaydırıldı. 
-Bir çiftlikte çalışan ve meyve diyeti yapan Steve Jobs, Wozniak’ın Matrix, Executek gibi isim önerilerini reddetti. Hayatının önemli bir parçası
olan “elma” şirketin de adı oldu. En büyük motivasyon ise Apple’ın telefon rehberinde Atari’den önce gelmesiydi.  
- Apple için hazırlanan ilk logo bütün bir elmadan ibaretti. Ancak görüntüsü kiraza benzediği için logoya ısırık eklendi. 
-1984’te Macintosh ilk kez dünyaya tanıtıldığında bir muhabir ürünle ilgili ne tür bir pazar araştırması yapıldığını sordu. Jobs’un yanıtı
şöyle oldu: “Alexander Graham Bell telefonu icat ettiğinde pazar araştırması yapmış mıydı?” 

No comments:

Post a Comment